top of page

 

TIPSAL MANZARADAN PARÇALAR: BÖBREK NAKLÄ° ve DÄ°YALÄ°Z

​

Organ nakli hakkında toplumda ÅŸöyle bir algı var veya var edildi; eÄŸer bir organınız, örneÄŸin böbreÄŸiniz bitikse, yeni böbrek takılır ve sorun biter. Bu kısmen yanlış bir algı, nedeni ise; tek yumurta ikiziniz hariç, organı kimden alırsanız alın, vücudunuzun onu bir yabancı görüp atmaya çalışacağıdır. Bugün organ nakli yapılabiliyorsa, bunu vücuttaki reddetme mekanizmalarını baskılayan ilaçlara borçluyuz. Ancak kısa veya uzun vadede, ne ilacı verirseniz verin, vücut içindeki bu yabancıya saldırmaya devam ediyor ve takılan organı reddediyor. Bu süre ÅŸu an ortalama on yıl civarında. Bazen takılan organ vücutta otuz yıl kalabiliyor veya bazen de üç ay içinde atabiliyor. Organ reddinin önlenmesi konusunda halen tıbbın daha da ilerlemeye ihtiyacı var. Dikkat ederseniz basında ve görsel medyada nakil olan hastalar, genelde paçayı tamamen yırtmış, hastalıktan artık sonsuza dek kurtulmuÅŸ olarak lanse ediliyor. Oysa gerçek, her birey için deÄŸiÅŸken olmakla beraber, reddin bir gün kaçınılmaz olarak gerçekleÅŸeceÄŸidir. Bu süreyi belirleyen, sayısız faktör mevcut. Doku uyumu, hasta uyumu, takılan organın durumu, ek hastalıkların varlığı bu faktörlerden sadece bazılarıdır. Ancak, hastanın ve doktorun dikkati ve özeni önemli bir belirleyici faktördür.


Son on yılda, saÄŸlık sisteminde yapılan deÄŸiÅŸikliklerle, özel organ nakli merkezleri açılmasına izin verildi. Özellikle bu kuruluÅŸlara ait konuÅŸmacıların medyaya verdiÄŸi demeçlerle, yukarıda vurguladığım gerçekler gözardı edilerek, organ nakli tam bir kurtuluÅŸ olarak lanse edildi. Geri ödeme sisteminde, organ nakli operasyonları ile diÄŸer operasyonlar arasında, bir ücretlendirme uçurumu yaratıldı ve bu iÅŸe devlet ciddi miktarda ücretler ödemeye baÅŸladı. Diyaliz yöntemleri gibi, hastayı en azından nakil olana kadar yaÅŸatan tedavilere ödenen ücretlerde, yeterli bir düzeltme yapılmadı. Hasta için, her tedavi seçeneÄŸinin, yerine göre, avantaj veya dezavantajlarının olabileceÄŸi düÅŸüncesi, tamamen devre dışı kaldı. Özel hastaneler bazında, bu yüksek ödemeler sonucu, kamu hastanelerinden ve üniversitelerden özel sektöre ciddi bir beyin göçü gerçekleÅŸti. Çünkü; kamu hastanelerinde organ naklinden oluÅŸan gelirleri, hekime yansıtacak düzenlemeler yapılmadı. Sonuç olarak, özel sektörde yapılan organ nakillerinde, sürpriz sayılmayacak, yani beklenen bir patlama yaÅŸandı. Kamuda yapılan nakillerin sayıları, pek deÄŸiÅŸmedi. Çünkü kamuda bu iÅŸle uÄŸraÅŸan, on lira maaÅŸ alıyorsa, özel hastanelerde bu yüz liraya ulaÅŸtı. Organ nakli yapan özel hastaneler, nakile yüksek ücretler ödenmesiyle, bu konuda tecrübeli hekimleri yüksek ücretlerle transfer ettiler. Organ nakilleri, bir anda özel hastanelerin en ciddi gelir kalemleri arasına girdi. Medyada, hiç olmadığı kadar, organ nakli ile ilgili programlar düzenlenerek, baÅŸta belirttiÄŸim yanlış algı, topluma enjekte edildi. Diyaliz tedavileri yok sayıldı, tek çarenin ne yapıp edip, organ nakli yapılması olduÄŸu, yoksa ölümün kapıda beklediÄŸi, beyinlere kazındı. 


Bu programların arkasındaki itici güç; tabii ki operasyona ödenen yüksek ücretlerdi. Kamu hastaneleri ve üniversitelerde ise; izlenen yanlış politikalarla, nakil yapan hekimleri destekleyici hiç bir aktivitede bulunulmadı. Bu kalifiye insanların çoÄŸu, üniversite öÄŸretim üyesiydi ve göz göre göre kamudan uzaklaÅŸtırıldılar. Bu iç beyin göçü, üniversitelerde asıl görevi öÄŸretim görevliliÄŸi olan profesör ve doçentlerin ayrılmasıyla, eÄŸitim kalitesine de darbe vurdu.

Burada dürüst bir kesimi dışarıda tutarak, belirtmek isterim ki; organ nakli merkezlerine giden hastalara "üç günde veya bir haftada nakil olmazsanız, bir verici bulamazsanız ölürsünüz" denmeye baÅŸlandı. Bu birçok hastadan bizzat duyduÄŸum bir gerçektir. Oysa Nefroloji biliminde öyle bir bilgi yoktur, hasta neden üç beÅŸ günde ölsün ki? BaÅŸka tedavi alternatifleri var, hastalar hemodiyalizde veya periton diyalizinde çok uzun süreler yaÅŸayabiliyor ve nakil olmayı bekliyorlar, zaten. Ä°ÅŸin diÄŸer yanında, bu tür bir söylemi kamudaki bir nefrologdan duyamazsınız. Cerrah, yaptığı iÅŸin alternatifsiz olduÄŸunu düÅŸünebilir, oysa nefrolog tüm alternatiflerin uygulayıcısıdır. EÄŸer yapacağınız iÅŸten ek bir getiri kaygısı gütmezseniz, aÄŸzınızdan halkı yanıltıcı söylemler çıkmaz. Hastalık sürecini anlatır ve hastaya en uygun tedavi için hazırlıklara baÅŸlarsınız. Alternatiflerden biri hekime veya hastaneye fazla çıkar saÄŸlıyorsa, o zaman bilimin sınırları zorlanmaya baÅŸlar. Özel ve kamu söylemindeki yaklaşımlarda, anlatmaya çalıştığım farklılığın sebebi; hastayı korku ve telaÅŸa sürükleyerek, bir an önce bu ameliyatı yapmak ve diÄŸer tedavilerin getirmediÄŸi yüklü kazancı saÄŸlamak olabilir. Bunları söylemek üzücü ve düÅŸündürücüdür. Ancak medyanın tüm imkanlarını tek yönlü kullanıp, diÄŸer alternatif tedavilere, dürüstçe yer verilmiyorsa, hatta hiç bahsedilmiyorsa, birilerinin de çıkıp bu gerçekleri söyleme hakkı vardır. Yine de amacım, herkesi suçlamak deÄŸil; her durumda dürüstlüÄŸünü koruyarak iÅŸini yapanlara saygım sonsuzdur. EleÅŸtirim, tüm bunlara zemin ve imkan saÄŸlayan, geleceÄŸi ve istismarları göremeyen, saÄŸlık sistemi düzenleyicilerinedir. 

Ciddi operasyonlar aceleye gelemez. Özellikle organ nakillerinde, sıkı bir ön deÄŸerlendirmenin, hem alıcı ve hem de verici için uygulanması ÅŸarttır. Apar topar yapılan iÅŸlerden sonra her ÅŸey yolunda gitmeyebilir, gözden kaçan noktalar olabilir veya bu yüksek fiyatlar için, ne yazık ki, henüz nakil için erken durumdaki vakalara operasyon yapılabilir. Bunları da görüyoruz ve gözlemliyoruz. Neticede ortada bir kriter veya denetleyici bir mekanizma yok; gerçek kriter veya denetleyici, bilgiden de öte kendi vicdanlarımızdır. Oysa; böyle önemli bir konu, yapanın vicdanına bırakılmış olmamalıdır. Kamu kurumları veya SaÄŸlık Müdürlüklerinde oluÅŸturulacak hakem heyetler, uç örneklerdeki uygulamaları denetleyebilir. Öte yandan özel bir merkezde ameliyata hazırlık üç beÅŸ gün bile sürmezken, kamu veya üniversite kılı kırk yarar ve hazırlık bir ayı bulabiliyor. Bunu kendi uygulamalarımızdan ve dışardaki gözlemlerimizden biliyoruz. Çünkü kamu ucundaki uygulamacıya, yaptığı iÅŸ bir ek gelir getirmez ve üstüne bir de hata yapıp başına yasal dert çıkmasını istemez. DiÄŸer uçta ise; olabildiÄŸince hızlı bir ÅŸekilde hazırlıklar bitirilir, bir an önce operasyon yapılır. Bu iki ucun hangisinin yaklaşımı doÄŸrudur tartışılır, ancak; doÄŸrunun, ikisinin arasında bir yerde olması mümkündür. 

Mesela çok yaÅŸlı, yani 80 yaÅŸ üzerinde, kalp yetmezlikli, kalpte ritim bozukluÄŸu olan ve ameliyatı yüksek riskli bir hastaya, oÄŸlundan böbrek alınıp takılmıştı. Ameliyattan sonra hasta kaybedildi.Tek böbreÄŸinden olan oÄŸlu, hastaneye dava açtı, bilirkiÅŸi olarak atandığım bu vakanın dosyasında, hasta ve hasta yakınlarının tüm riskleri kabul ettiÄŸine dair imzaları vardı. Yani her ÅŸeyi baÅŸtan kabul edip, sonra ÅŸikayetçi olamazsınız. Bu durumdaki hastaya ,böbrek nakli yapılması, fazla cesur bir yaklaşım, hem karar veren hekimler hem de hasta yakınları için. Belli ki; kahramanlığa soyunulmuÅŸ. Oysa kamudaki bir nefroloÄŸun, en azından benim görüÅŸüme göre; bu hastanın yakınlarına tavsiyesi, hastanın kalan yaÅŸamına diyalizle devam etmesi yönünde olmalıydı. En azından 80'lik dede biraz daha yaÅŸar, böbrekte çöpe gitmez, veren oÄŸlunda yıllarca kalırdı. Dolayısıyla burada, dünyada tartışılan, nakil yapma yaÅŸ sınırı gündeme geliyor. YaÅŸlıdır, ama dinçtir ve baÅŸka organları saÄŸlamdır, o zaman yaÅŸa bakmamak mantıklı olabilir. Neticede, bunlar tartışmalı konular olsa da, eÄŸer aklın yolu, operasyondan gelecek ciddi kazançla çelinmezse, her zaman birdir. DoÄŸru veya yanlışı tartışmak zaten amacım deÄŸil, tıpta farklı yaklaşımlar mutlaka olur. YiÄŸitlerin yoÄŸurt yiyiÅŸine karışacak da deÄŸiliz. Ancak; bazı yoÄŸurt yiyiÅŸler, saÄŸlık gideri için olduÄŸu kadar, bireyler için de zararlı olabilir. Bu iÅŸlerle yirmi yıldır uÄŸraÅŸan ve hep kamu çalışanı gözüyle bakan biri olarak, saÄŸlık politikalarındaki çifte standartın, medyanın yanlış kullanımının, hastalara diÄŸer tedavi alternatiflerin tu kaka edilerek anlatılmasının, zirve yaptığı yerin, böbrek nakilleri olduÄŸunu söyleyebilirim. 

Özetle gerçekler iki noktada acıdır. Birincisi; gerek hasta ve hasta yakınlarına, gerekse medyatik ortamlarda, organ naklinin olumlu yanlarını anlatırken, bunun tamamen ve geri dönüÅŸÅŸüz bir kurtuluÅŸ gibi gösterilmemesi ve bu konudaki bilimsel verilerin, gerçeÄŸe uygun ÅŸekilde söylenmesi gerekir. Organ reddinin, tamamen önlenmesi konusunda, tıbbın henüz o noktaya gelmediÄŸini bizim ve hastalarımızın bilmesi lazımdır. Ä°kincisi; uygulanan ücret politikasının, daha çok özel sektördekine yaradığıdır. Bunun, çok kıymetli üniversite ve eÄŸitim hastaneleri hocalarının, kamuda hak ettikleri deÄŸerin verilmediÄŸi gerçeÄŸiyle, özel sektöre kaymasının önünü açtığının bilinmesidir. Ücretlendirmede izlenen politika, uzun vadede böbrek naklinin, diyalize göre daha ekonomik olması üzerine kuruldu. Kısa ve uzun vadeli getiri ve götürü konusunda çalışma var mı bilmiyorum. Ancak yukarıdaki 80'lik dede ve genç yaÅŸta tek böbreÄŸinden olan kiÅŸi örneÄŸinde, netice belli. Bu örnekler özel sektörü eleÅŸtirme anlamında deÄŸildir veya etik kurallardan taviz vermeyen hekimleri asla incitmemelidir, ve tabii ki özel-kamu ayrımı yapılmadan da örnekler çoÄŸaltılabilir. 

Kamu için önde gelen amaç, nice doktor ve uzman doktor yetiÅŸtirecek beyinleri elinde tutmak olmalı, kamu ve özel hastane arasında gelir uçurumu yaratıp, bu insanları kaybetmek deÄŸil. Maksat bu deÄŸil de, organ yetmezliklerini, nakil yaparak bir an evvel eritip, diyalizin maddi külfetinden kurtulmak ve hastaları saÄŸlığına kavuÅŸturmak ise, bunun da yolu teÅŸvik edici ücretler belirleyip, hastaneleri organ nakline yönlendirmek deÄŸil, makul kar marjları belirlemek ve bunu ülke içi beyin göçüne neden olacak düzeylere getirmeden yapmaktır. Yazık ki, tü kaka edilen, ekranlarda yok sayılan, hatta iÅŸkence yöntemi gibi görülen, hemodiyaliz ve periton diyalizi tedavileri, toplam böbrek yetmezliklerinin % 85’inin yaÅŸama sebebidir. Özel diyaliz merkezleri, bu yükün çoÄŸunluÄŸunu çekmekte, ancak organ nakli merkezleriyle kıyaslandığında, ekonomik anlamda tamamı can çekiÅŸmektedir. Çok personel, çok emek, çok ithal malzeme ve hastalara taşıma gibi, yemek verme gibi sosyal hizmetler de sunulmak zorunda olunduÄŸundan, mevcut düÅŸük ücretlendirmeler, diyaliz tedavisinin geleceÄŸini hayli karanlık göstermektedir. ÖrneÄŸin 100 hastaya bir ay boyunca, pazar günleri hariç her gün hizmet veren bir merkezin kazancı, tek bir organ naklinden, elde edilen kar kadardır.ın üçte biri kadardır. Yani kabaca,bir ayda 100 hastaya yapılan 1200 seans hemodiyaliz ile bir böbrek nakli ameliyatı aynı kazancı oluÅŸturmaktadır. Ä°ki sistem arasında harcanan emeÄŸe bakıldığında ise; diyalizde harcanan emek, nakile göre onlarca, kat fazladır. Sonuçta; bunca emeÄŸin karşılığında kar yerine zarar eden diyaliz merkezleri, kullandıkları malzeme kalitesini düÅŸürerek kendini kurtarmaya çalışırken, yaptığı tedavinin hastaya faydası azalmaktadır. Burada hastaların büyük çoÄŸunluÄŸuna hizmet veren diyaliz tedavisi kaderine terk edilmekte ve her geçen yıl batışa sürüklenmektedir. Peki kamu imkanları, özel diyaliz merkezleri battığında, 60.000 hastayı alabilecek kapasitede midir? Kesinlikle hayır. Tam tersine; kamu hastaneleri organ nakilleri konusunda, hiç özel hastane hizmeti olmasa, bu hizmeti verebilecek kapasitededir.


Tedavi seçeneklerine bakarsak, organ naklinin ideal çözüm olarak görülmesi, her hasta için geçerli olmasa doÄŸrudur. ÖrneÄŸin kanserli bir hastaya nakil yapamazsınız, ama diyalizle yaÅŸatabilirsiniz. Konu ne olursa olsun, genellemeler yanılgıları içinde taşır. Organ nakli ile ilgili genellemelerde yapılan hata ÅŸudur; konuyu hastaların psikolojilerini bozacak ÅŸekilde “hayatta kalmanın tek yolu nakildir, baÅŸka ÅŸekilde birkaç güne kadar öleceksin veya ölümü bekleyeceksin” noktasına getirilmesidir. Neticede; ülkemizde on, yirmi, hatta otuz yılını diyalizle yaÅŸayarak geçiren binlerce insan var, bu seçeneklerle de hayatta kalınabileceÄŸi vurgulanmalıdır. Hastanın tutunacağı tek bir dal yoktur, aksine üç dal vardır. Bir nefroloÄŸun gözünde de, tek bir çözüm deÄŸil, hastaya göre seçilecek ideal çözümler vardır. Bu bakış açısını, bir organ nakli cerrahından bekleyemezsiniz; nefrolog cerrahın deÄŸil, cerrah nefroloÄŸun nakil olurunu almalıdır. Nefrolog, gerek cerrahi ekip veya gerek se hastane yönetimi tarafından, asla nakil tedavisine yönlendirme konusunda baskı altına alınmamalıdır. 

Haberlerde bir spiker (bu örnek yarı cehaletin, tam cehaletten zararlı olduÄŸunu gösterir); “Elli bin böbrek hastası diyalizde ölümü bekliyor, nakil olamazlarsa kısa sürede ölecekler" ifadesini kullanıyor. Bu ifade halen diyalizle yaÅŸayan, 60.000 insanın psikolojisini bozmakla kalmaz, kalan hayatını da zindan eder ve aynı zamanda yanlıştır da. Birinin bu lafı ederken, “kendim o halde olsam ve böbrek bulamasam ölmeyi bekleyen biri mi olacaktım?” diye düÅŸünmesi lazım. Rahmetli Meryem halam, nakil olamadı, verici bulamadı ama diyalizle elli yaşından yetmiÅŸbeÅŸine kadar yaÅŸadı. Bu bahsedilen ölümü beklemedi, nihayetinde vadesi doldu ve kalp krizinden öldü. Çünkü ölümün nakille mi, diyalizle mi geleceÄŸini, bilim dahil, kimse bilemez. 

Nitekim diyalizde ölüm nedeni böbrek yetmezliÄŸi deÄŸil; çoÄŸunlukla kalp damar hastalıklarıdır, bu organ nakillerinde de böyledir. Her iki durumda da enfeksiyondan ölmeniz olasıdır. Tedaviler, üstüne basarak söylüyorum, esasında yaÅŸam kalitesi ve serbestlik açısından fark getirir. Böbrek nakli yapılan hasta, diyalize belli günlerde, 4 saat baÄŸlı olmaktan kurtulur, ama “ nakil olmazsa ölecek” diye bir bilgi yoktur. Elimizdeki veriler organ naklinin yaÅŸlılarda deÄŸil, gençlerde ömür farkı açısından birkaç yıl fark getirdiÄŸini gösterse de, bu diyaliz tedavilerinin, yok sayılmasını gerektirmez. 

Organ naklinin, saÄŸlık geri ödeme kurumları içinde kalan kısmı ise, uzun vadede diyalizden ucuza malolmasıdır. Ben bu masraftan kurtulayım derken, iyi düÅŸünmek ve belli kriterleri getirmek gerekir, hekimleri vicdanı ile cüzdanı arasında çatışmaya sürüklerseniz bundan zarar gören yine saÄŸlık geri ödeme kuruluÅŸu ve hastalar olacaktır. Ä°yi seçilmemiÅŸ hastaların iki yıllık diyaliz masrafını tek bir nakil ameliyatına verirseniz, uzun vadede karlı çıkar mısınız? Bunun için kesin konuÅŸmak yerine uzun dönem verilere bakmak lazım. Cazip ücretlendirmeler, nakil iÅŸini özel sektöre kaydırır ve hasta deÄŸil de alınacak para ön plana çıkarsa, hasta seçim kriterleri deÄŸiÅŸir. ÖrneÄŸin; çok yaÅŸlılara doÄŸru kayarak, ortalama takılan böbreÄŸin yaÅŸama süresi düÅŸerse, bu iÅŸten sonuçta zarar edebilirsiniz, üstüne üstlük reddi önleyen ilaçların fahiÅŸ fiyatlarını ödemek zorunda kalırsınız. 

Son yıllarda böbrek nakil sayılarında, yıllık bin hastadan, üç bin hastaya kadar artış saÄŸlandı. Bu görünürde, böbrek hastalığının ideal tedaviye doÄŸru kaydığı ve batı ülkelerindeki rakamların yakalandığı izlenimini verip göÄŸsümüzü kabartan bir geliÅŸmedir. O halde ÅŸunu sormak lazım; havuzda bekleyen bunca hasta varken sayı bin idiydi de, ücretlendirmede ciddi bir artışı takiben sayı neden üç binleri buldu? Bekleme havuzundaki hastalar, birden bire verici bulmaya mı baÅŸladılar? Devlet yasa çıkarıp her beyin ölümünün böbreÄŸi alınabilir mi dedi? Yoksa sayıca ciddi artışları, artmış hastane motivasyonuna mı baÄŸlayacağız? EÄŸer öyleyse kamu yani, devlet ve üniversite hastanelerinde, motivasyon pek artmışa benzemiyor. Yaklaşık eskisi gibi rakamlarda nakil yapıyorlar. Sayılardaki artış, özel merkezlerde belirgin olarak yükseldi. O halde ulaÅŸacağımız sonuç; sektörel bazda hastalarla daha çok ilgilenilmesi, verici bulmada daha çok çaba sarfettikleri veya hasta seçim kriterlerini daha geniÅŸ tuttukları ÅŸeklinde olacaktır. Bu durum, bizi daha medeni ülkelerdeki sayılara yaklaÅŸtırıyorsa, o halde kamuda aynı iÅŸi yapanlara da avantajlar veya motivasyon artışı yapılması adil olacaktır. DiÄŸer türlü, devlet kendi eÄŸittiÄŸi ve yetiÅŸtirdiÄŸi kıymetli hekimlerini kaybetmeye devam edecektir. Buraya kadar bahsedilen tüm durumların ve sonuçlarının dikkatle analiz edilmesi ve buna göre doÄŸruların ve yanlışların belirlenmesi gerekiyor. Åžu an izlenen saÄŸlık politikasının gerek nakiller ve gerekse diyaliz tedavileri açısından önümüzdeki yıllar, kabaca sayı verilerine bakarak iyiye gittiÄŸi yanılgısıyla eninde sonunda yüzleÅŸmek olacaktır. Ederinden fazla deÄŸerlendirilen veya emeÄŸinden az deÄŸer verilen tedaviler, arada kazananı da, zarar edeni de olsa, nihayetinde, bunlarla ilgisi olmayan ve sadece kaliteli saÄŸlık hizmeti bekleyen binlerce hastaya zarar verecektir...

 

 

​

Doç. Dr. Metin Sarıkaya

 

dr.metinsarikaya@gmail.com

 

Nefroloji Uzmanı

S.B. Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi

​

Yayın Tarihi: 06/06/2016

bottom of page