3- DİYALİZ MERKEZİNE HOŞGELDİNİZ !
Kağıdını, küreğini, arşivini, ilaçlarını toplayıp götürdü kliniğe, kime güvenebileceğini bilemedi, hastalardan, hemşirelerden, doktorlardan güvenebileceği bir yüz arayıp durdu. Diyaliz hekimi, ilaçlarını yatağına döktü, pek çoğunu çöpe atarken hastanedeki hekimine saydı geçti, bilmezler bu işleri, hep yanlış tedaviden düştün sen buralara. Sebahat hanım üç ay sonra ayrılacakmışım diyalizden diyecek oldu, aklından çıkar böyle şeyleri dedi hekim, yasak yemek listelerini uzun uzun sıraladı, bunu yersen ölürsün, şunu içersen ölürsün derken korkudan ve tiksintiden ölecekti, Sebahat hanım. Battaniyesini kafasına çekti, usul usul ağladı karanlıkta. Birkaç seans sonra koku alabildiğini hissetti, diyaliz merkezinin kapısından girerken bayılacak gibi oldu, aldığı kokudan, fare ölüsü gibi kokuyordu klinik, birilerine sormayı geçirdi kafasından hemen sonra vazgeçti, nesine gerekti hem kızar öfkelenir, canını yakarlarsa diye korktu.
Hemşirelerin, doktorların, öteki hastaların kahkahaları yükseldikçe arada; oda koyverdi kahkahayı, nasılsa misafirdi burada. Kateter pansumanı ile her seans canı yanıp kaşındıkça, gün saymaya başladı, üç ay sayıldıkça daha çabuk geçerdi. İlk günlerde iki kızı ve oğlu diyaliz kliniğine gelirken, günler geçtikçe yine eski yalnızlığına döndü. Yalnız komşusu Hacer hanım diyaliz kliniğindeki sekreterler ile sohbeti koyulaştırmıştı ki fırsat buldukça Sebahat hanım ile gelmeye devam etti.
İki yıl hastane kapılarında yaşadıkları bir yana, diyaliz kliniğindeki doktorlar ile kafası iyiden iyiye karışır, biri yer der öteki yeme, biri şu yasak yersen ölürsün der, öteki hayır bu yasak içersen ölürsün der, efendim şu ilacı içmelisin, öteki gelir hayır sakın içme der. Sebahat hanım düşünür ki; bu doktorların kafası karışık, ya bu işi kimse bilmiyor, ya da bileni beni bulmuyor.
Ay biter, tahlilleri ile Mehmet beye gidince şikayetlenir; “ efendi oğlum ne biçim yere gönderdin beni, sağ olsunlar ama doktorları biraz deli, klinikte çok kokuyor, hemşirelerde kulaklarım ağır işitiyor diye hep eğleniyorlar benle” der. Mehmet bey geçiştirir, doktorlar iyilerdir, pırlanta gibilerdir, klinik de İstanbul’ da en iyidir, hemşireler dünya çapında iyilerdir. Sebahat hanım kendini bir tüluatda bir vodvilde hisseder, acaba bir oyun, bir rüya mıdır yaşadıkları? Kendince düşündü, doktorların kafası karışık görünüyor, yaşamakta pek manasız oldu, üç gün evde tam kendime gelmişken diyaliz sonunda dayak yemişten beter oluyorum, bari yiyip içeyim gönlümce, öleceksem gönlümce yiyerek öleyim dedi.
Aybaşı gelip çattı, kan testleri yapıldı, diyaliz hekimi gelip bağırdı, çağırdı, ortalığı vaveylaya verdi, şunu bunu yemişsin, böyle devam edersen çabuk öleceksin! Hastanedeki doktorum üç aya ayrılacaksın demişti evladım, tahlillere birde o gözle baksan diyecek oldu, diyaliz hekimi öfkeyle güldü; “ Ne ayrılması teyze uçmuşsun sen” dedi doktor, “senin testlerin bozuk, koluna püskül yapılacak.
Yayın Tarihi:21/06/2016