Ayşe Seryal Olcay
DİYALİZLERDEN DİYALİZ BEĞEN
İlk yazımda, küçükken geçirdiğim nefriti ve biopsi maceramı paylaşmıştım. Bu yazımda ise ilk böbrek yetmezliği sürecimi anlatmak istiyorum.
Şu anda, tıp bize böbrek yetmezliği tedavinde 3 alternatif yöntem sunuyor: Hemodiyaliz, periton diyalizi ve böbrek nakli. Ben hepsini yakinen tecrübe ettim. Yenilikleri takip ediyorum. Bakalım yapay böbrek, 3 boyutlu biyolojik yazıcılarla böbrek üretimi gibi yeniliklere yetişebilecek miyim?
28 yaşına kadar hastalığımı neredeyse unutmuştum. Sadece arada sırada, bacaklarım şişiyordu. Çocukken kesinlikle doktor olacağım demiştim. Tabii ki bunun altından çok sular aktı. ODTÜ Gıda Mühendisliği'ni bitirmiştim. Sektörün en iyisinde ARGE mühendisi olarak çalışmaya başladım. Hatta her daim, kışın bile dondurma yiyen ben, Çorlu'da dondurma cennetindeydim. Çorlu'da çalışmaya başlar başlamaz; kağıt oyunlarını sevdiğim için, bir briç kulübü buldum. Aranızda briç oynayanlar varsa, ne kadar zevkli ve bağımlılık yapan bir oyun olduğunu bilir. Orada, bundan sonra hayatımı paylaşacağım erkek arkadaşım Ali ile tanıştım. Briçte çok kavga ederdik, ama hayatımızın diğer kısmında işler iyi gidiyordu. İki mühendis kafa, uymuştuk birbirimize. Kısaca her şey gıcırdı.
Ta ki bir gün bende görme problemi gelişene kadar. Düz çizgileri yuvarlak görmeye başlamış, okumam birden bozulmuştu. Tansiyonumun büyük 19, küçük 16 olduğu ortaya çıktı. Böbrek hastalığı tansiyonunuzu, tansiyon da böbreğinizi bozuyor. Tansiyon ilaçları kullanmaya başlamıştım, ama artık çok geçti. Hızla vücudum su tutmaya, midem bulanmaya başlamıştı bile. Hastalığımı kabul etmedim. Hafta sonları gittiğim doktor bana idrar söktürücüden başka bir şey veremedi ve sonra “Artık SSK'da hemodiyalize gitmen gerek” deyince, başımdan aşağı kaynar sular döküldü. O zamanları hatırlayanlar vardır, istediğiniz hastanedeki bölüme ulaşmanız, Survivor'da yarışmaktan daha zordu. İlerde nakil olacağım zamanlarda, SSK Samatya Hastanesi döngüsüne Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi de eklenince, erkek arkadaşım Ali ile beraber, oklarla dolu bir sevk işlemleri çizelgesi hazırladık.
Hemen bileklerime fistül açıldı, aslında açılamadı. Çünkü ikisi de hiç çalışmadı. Fistül, sizden makine için gerekli yüksek miktarda kanı çekebilmek için cerrahi işlemle oluşturulan bir damaryoludur. Bir çok konuda şanslı olduğumu düşünürüm, ama damar konusu benim en zayıf yanım galiba. O kadar ince ki damarlarım; bebek iğnesi bile takılırken devamlı sorun yaşarım. Bu yazıyı okuyan hemşireler olursa bir ricam var; “Aaa senin damarların ne de inceymiş, hemen patlıyor” gibi dramatik laflar kullanmayın. Zaten biz de biliyoruz ama bunu duyunca daha da çok moralimiz bozuluyor.
Neyse fistüller olmuyor ve ilk defa ölüm korkusu kanımda dolaşıyorken, Çapa'da tesadüfen periton diyalizi videosunu gördük. O zaman farkına vardık ki, başka bir alternatif daha varmış. Samatya SSK'da doktor, hasta yatağının etrafına bir perde çekip 5 dakikada karnıma periton kateteri taktı. Yıllar sonra bu cerrahi işlemin aslında ameliyathanede yapıldığını öğrendim. Ama bu kısmı ben sorunsuz, çok basit atlattım. Kateter takılınca Ali’yle çok sevinmiştik. Bir kaç gün orada eğitim aldıktan sonra, artık evde periton diyalizi yapmaya başladım.
Periton diyalizi ne demek? İç organlarınızı saran periton denen bir zar var. İç organlarımız ve bu zar arasına periton boşluğu deniyor. Bu boşluğa tüp-kateter yerleştiriliyor. Tüpün ucu 20 cm kadar dışarıda. Bu uçtan, 2 litre şekerli serum veriyorsunuz. Kandaki yoğun maddeler ve fazla sıvı bu seruma geçiyor. Periton zarı bu işte filtre görevini görüyor. Ama bu zar böbreklerimiz gibi seçici değil. Zararlısı, yararlısı, filtreden geçebilen her şey geçiyor. Siz günde 4 defa bu serumu boşaltıp, yenisini koyuyorsunuz. Beslenme ve sıvı kısıtlaması neredeyse hiç yok. Ben bunu öğrendiğimde neler hissettiğimi tarif edemem. Bunu nasıl keşfetmişlerdi? Tarih boyunca bilgiyi biriktiren bilim insanlarına nasıl bir minnet duygusu ile dolduğumu anlatamam. Bu benim için bir milat oldu. Pozitif bilime, tıbba hayranlığım daha da arttı.
Periton diyalizi yaparken işimi hiç ihmal etmedim. Yurt dışına iş için de gittim, tatil için de. Yeter ki yanımda serumlar olsun. Ali’ciğim ayda bir İstanbul'dan kamyonetle benim için onlarca serum taşıyordu. Bir odayı hijyen odası yaptık; seramikle döşedik. Böylece yeni hayatımıza uyum sağladık. İş yerinde fabrikada da hiç unutmam; teknik kısım sağ olsun, öğlen değişimlerim için bana metal askı yaptı. Serumların vücut sıcaklığında olması gerektiği için etüvde tutuyordum.
Şu anda makineli periton diyalizi daha yaygın. Gece bağlanıyorsunuz, gündüz hiçbir şey yapmanıza gerek yok. Çok iyi bir sistem gibi duruyor değil mi? Yok hayır, hiçbir sistem mükemmel değil. Boşuna hastalık yok, hasta var denmiyor. Bu metotların birbirine karşı farklı üstünlükleri var. Periton diyalizinde mutlak hijyen şart. Aksi takdirde peritonit dediğimiz, mikrop kapma durumunda çok hızlı şekilde ölüm gerçekleşebiliyor. Hemşireler size ne yapmanız gerektiğini anlatıyor. Tüm dikkatime rağmen, 2 yılda 2 defa peritonit oldum. Antibiyotiklerle tedavi edilse bile, bu yapışıklıklara neden oluyor ve periton zarının verimi düşüyor. Bir de üstüne bende göbek fıtığı gelişince, 2 yılın sonunda bu tedavinin sonuna gelmiştim.
Bakalım bundan sonra ne olacak? Ama ipucu da verdim değil mi?
Yayın Tarihi:16 /03/2019