top of page

Uzm. Hem. Yeşim Tola

 

ytola@superonline.com

MELEK'LER HASTA OLMAZ Kİ !

 

Acıları vardı onun da hemide kimselere diyemediği acıları. Ne istiyordu hayat ondan. Kaç gece geçti bu genç yaşında kim bilir “Al mevlam canımı “ diye sayıklayalı. 


Aha oracıkta sobanın yanına kurduğu yer döşeğinin üstünde yatıp duran Melek, yine böyle soğuk bir kış gecesinde girmişti hayatlarına. Bubası rüyasında melek gördü diye Melek koyuvermişlerdi hepten adını. Melek pek küçük doğmuştu. Kedi enciği gibi küçümencik. 


Meleğin büyüğü Mustafa 1 yaşındaki çocuk kadardı ilk kez kucağına aldığında. Doymak bilmezdi öküz. Cork cork iliğini kemiğini emer, bolca da sıçardı. Pestilini çıkarırdı anasının. Ana deyişi bile kabaydı adamın.  Ağzını doldura doldura ana dedi mi sanırsın gök gürlüyor. Evin içinde koşunca zelzele oluyor sandıydı bir keresinde.


Melek’cik öyle mi ama. Kurak geçen yazın ardından saman bulamayan davarları belki birkaç tel ot bulurlar ümidi ile meraya götürürken yakaladı ilk sancı. Anladı başına gelecekleri gerisin geri eve yeltendi. Herife seslendi “Ahmettt kalk hele. Sancım geldi ebeye haber ver davarları da çeşmenin ordan alıver gayrı”. Ağzından çıkan homurtuların sadece itiraz olduğu ancak anlaşılabildi. Koca götünü öbür tarafa döndürüp söylenmeye devam etti herif. Yırtık pijamanın çeken paçalarından kıllı bedeni görünüyordu. Pijamanın üstü ise o koca göbeğini örtemeyecek kadar kısalmıştı. Ayşe’nin cılız sesine aldırmaya hiç de niyetli değildi. Kapının önünde duran çamurlu lastik potini sırtına yiyince “ne oluyor beee “ diyerek doğruldu. Elini koca göbeğinin kaşımak için karnına götürdü. Kaşınmanın tembelcesibu olsa gerekti. Sadece orta ve yüzük parmak kullanılarak iki kaşıyıp bir sıvazlayarak işini sürdürmeye devam etti.


Ayşecik isteklerini bir kez bir kez daha tekrarladı. Baktı oralı olan yok. En büyük bebesi olan Emine’yi komşuya gönderdi. “Bakıversin Döndü yenge bir bana” dedi fısıtlıyla inleme arası bir sesle. Kızı korkmasın istedi.


O da kadın olacaktı, o da doğuracaktı.


Döndü yenge geldiğinde Melek annesine neredeyse kavuşacaktı. Suyu gelen Ayşe’yi yere, oracığa kapının dibine yatıran Döndü aynı anda; Ahmet’i evden kovuyor, Emine’yi de ebeyi çağırması, diğer çocuklara göz kulak olması yönünde ikna ediyordu. Biliyordu ki Ahmet o tembel kıçını kaldırana kadar işi işten çoktan geçecekti.


Ebe yetişti mi yetişmedi mi hatırlayan yok ama Melek doğduğunda herkes bir terslik olduğunun farkındaydı. Epey bir sesi çıkmadı kızın. Rengi de epey bir karaydı. Hemen sardılar bebeği bir havluya verdiler anasının koynuna. Kokusunu alsın, nefesi nefesine eklensin ve can gelsin minik ayacıklarına istediler.Akşama doğru ancak kendine geldi Melek’cik. Ama hala pek cılızdı sesi. Memesinin başını ağzına tıkmaya çalıştığında boğulacak diye korktu geri çekti Ayşe. Sonra komşuların içtiği çayın çay kaşığını ağzına alarak şekerli çayı temizledi aklınca. Eli ile memesini sıkıştırarak birkaç damla sütü kaşığın içine sağdı. Sonra Meleğin ağzına kaşığı yapıştırdı. Melek kursağına giren birkaç damla sütü yaladı ama hepsi o. Ayşe kızının ağzını sıkıp memesini sıvazlayarak birkaç damla daha sütü kaşığın aracılığından vaz geçerek damlattı. Kuzusu yorgun düşmüş olacaktı ki gözleri kapanıverdi yavrucuğun. Koydu yanına acık uyusun diye. Komşuların yaptığı bir tas çorbayı içmenin tam da zamanıydı. Komşu kadınlar çocuklarını doyurmuş, sobayı yakmış, dışarıdan odun taşımışlardı. Doğum sırasında kirlenenleri de bahçeye kuracakları çamaşır kazanının içine tıkıp yarına bırakmışlardı.


Gözleri Mustafa’ yı aradı desek yalan. Sadece olsa şurada da dursa çocuklarının başında o da acık uyusa diye düşündü. Emine yanaştı annesine usulca kardeşini uyandırmamak için özenli davranarak. Ben bakarım kardeşlerime dedi sen uyu artık ana. O da 8 yaşındaydı daha ama çekip çevirirdi tüm evi pek becerikliydi kızcağızı. Haylaz oğlanlar Emineden, babalarından bile çok korkarlardı. En çok Emine ye dert ortağı olacak diye sevindi Meleğin kız olmasına.


Ne kadar uyudu bilmiyordu ama Melek çok ağlıyordu. Emine odanın ortasında bir o tarafa bir bu tarafa yürüyordu. Kucağında kardeşi ağzında piş piş piş sesi. Anası uyusun acık istedi. Başka odaya da götüremezdi malum hava soğuk. Oda dedimse oda da oda hani. İki divan var karşılıklı. Kocası evlenirken çakmıştı keresteden. Kerestenin üzerine çeyizindeki mor kadifeden minderler dikti. Minderlerin içine de ot bastıydı. Yerde çocukların eskilerinden kırpıp yaptığı kilim, Dudu teyzenin attığı bir soba ve Döndü yengenin verdiği masa vardı. Masanın etrafında da tek bir sandalye. O da bir ayağı kısa topal bir sandalye. Başka da oda yoktu zaten. Yere, yer yatağı sererdi akşamları. Çocuklar koyun koyuna bir yatakta yatarlardı. Herifi ile kendisi için de bir yatak. Adam rahat durmazdı hiç akşamları. Bir tek gebeyken yanaşmazdı yanına nedense. Yoksa ne yorgunluk dinlerdi ne açlık. Gençken gündüz de ayrılmazdı peşinden. Çocukluktan tanırdı Mustafa’yı teyzesinin oğluydu herifi.


Neyse annesi uyanınca az da olsa rahatladı ve anasına verdi kardeşini Emine. Melek aralıksız 3 saat ağladı. Ne emdi ne uyudu, sadece ağladı. Oğlanlar kulaklarını tıkıyor, Emine ana kızın etrafında dört dönüyordu. Lakin ne yaptılarsa kifayet etmedi. Yüklüğün dibinde duran rakıdan bile bir damla damlattı bebesinin ağzına ama yok anam yok . Çaresizce Emine’yi kahveye gidip babasını çağırması için sokağa yolladı. Daha gideli 5 dk olmuştu ki kapı çaldı. Oğlanlar kapıyı açtılar ve analarına seslendiler. “Ana ana kumadan seni çağırıyor.” Ayşe kapıya çıktı kucağında birkaç saat önce doğurduğu bebesi ile. Dizlerinde derman yoktu öyle kumandana buyur edecek kadar bile. Karanlıkta parlayan bir çift minik mavi gözü görünce çok korktu. Kumandan sıkı sıkı Emine’nin eline yapışmış ve Emine’yi bırakmamaya kararlıydı. “Hanım hanım utanmıyor musun bu yaşta bir çocuğu bu karanlıkta sokağa salmaya” diye kükredi kumandan. Ayşe kumandana durumu özletleyecek birkaç kelime söyleyebildi ancak. Sonra yavaşça yere çöktü. Bebesine bir şey olmasın diye de özen gösteriyordu.  

 

Boğazını yakan tuhaf bir koku ve etrafta dolaşan ayak sesleri kendine hızla gelmesini sağladı.Gözlerini açtığında her yer aydınlıktı. Bebesi yanında değildi. Hiç kimsesi yanında değildi aslında. Beyaz duvarlar üzerine üzerine geliyor ve içindeki bu ağlama duygusunu anlamlandıramıyordu. Sonunda bu bilinmezlikten sıyrılmak için hafifçe doğrulmaya yeltendi. Uzaklardan bir ses “hop hop hop bacım kıpırdama” diye onu uyarınca yalnız olmadığını anladı. Yanına gelen beyaz yüzlü kadını görünce ağzını açtı ama hiç ses çıkmadığını fark edince afalladı. Yeniden uykuya dalması ise ancak birkaç saniye sürdü. Tekrar uyandığında başka bir yerdeydi. Ama bebesi hala yoktu yanında ve de hiçkimsesi. Herifinin kaba sesini duydu koridordan. Mustaaaa diye seslendi. Mustafa kapının önünde dikilmiş birileriyle bir şeyler konuşuyordu. Sesin geldiği tarafa bakıp “aha uyandı gidip doktora haber vereyim” dedi.


Mustafa, bir doktor ve bir hemşire yanına geldiler ve ona bir dolu soru sordular. Çoğu soruyu anlamadı, çoğu soruya ise ne cevap verdi hatırlamıyor. Ne zaman bebesini sormaya kalksa lafı değiştiriyorlardı. Sonunda sıkılan Ayşe acık daha doğrularak oturdu. Sesini de yükselterek “bebemi getirmeyeceniz mi artık bana” diye sordu. Odada oluşan bakışma trafiği oldukça karışıktı. Son birkaç soru diyerek gerçekleştirilen oyalamanın ardından kalkmaya yeltenen Ayşe’yi doktor omuzundan bastırarak durdurdu. 


“Bakın Ayşe hanım“ diye başlayan cümlenin devamını duymak istemediğini anladığında her şey için çok geçti. Bebesi hastaymış, hastalığı ciddiymiş. Onun bebesi, minicik Meleği. O kadar çocuk hasta mı olurmuş. Gazı vardır onun diye düşündü içinden. Nerden bileceklerdi doktorlar onun çocuklarının ne kadar çok gazlı olduğunu. İlk defa mı çocuk doğurmuştu canım. Bu dördüncü işte. El kadar bebenin hasta olduğu nerde görülmüşmüş.


Doktor bir şey dedi KBY mi ne? Her ne zıkkımsa. Anlamadı ama doktorların yüzündeki ifadeye bakılırsa korkulacak bir şeydi.” Amannn canım ilaç verin geçsin” dedi önce. Sonra baktı karşıdan hiç cevap yok, başlar umutsuzca yere eğik. Durumun ciddiyetini ancak o zaman anladı. 


Peki dedi peki ne olacak şimdi. “Biri gelip size durumu anlatacak” dediler. 


Merhaba yeni hayat…

Yayın Tarihi: 30/06/2016

bottom of page