top of page

Uzm. Hem. Tülay Berber

 

tberbermhg@hotmail.com

 

Hemodiyaliz Hemşiresi

Öğretim Görevlisi

İstanbul Bilim Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu

BENİ DUYUYOR MUSUN? UNUTULMADIN!

 

İnsanların birbirinden beklediği en temel şeyin, biraz olsun dinlenmek olduğunu düşünüyorum.  O kadar kolay ve basit. Arkadaşlarımızdan sadece bunu bekleriz. Beni biraz dinler misin?

 

Sosyal bir canlı olarak insanın ihtiyaçları; anlaşılmak, sevilmek ve saygı duyulmaktır. İçinde yaşadığımız hızla akan günlerimizde, bir çok insan, dinlemenin diğer kişinin konuşmasını bitirmesini beklemek, olduğunu sanıyor. Daha da kötüsü, karşımızdaki kişi konuşmasını sürdürürken, beynimizi, onun ne dediğini anlamak yerine, ona vereceğimiz cevabı belirlemek için kullanıyoruz.

 

Karşımızdaki insanın söylediklerini anlamaya çalışmak, ona ve kişiliğine değer verdiğimiz anlamına gelir. Dünyaya onun gözlerinden bakmaya çalıştığımızda ve onun gördüklerini görebildiğimizde,  onunla gerçek güvene dayalı ve kolay kolay yıkılmayacak bir ilişki geliştiririz. 

 

İnsan ilişkilerindeki güven ve kabul, tıbbi süreçlerde de oldukça önemli bir nokta olarak görülmektedir. Diyaliz tedavisinde de bunun böyle olduğunu, her gün çok yakınen görüyoruz.

 

Bazen de sessizliği yürekten dinlemek gerekir. Çok küçük yaşlarda, hayatı diyaliz ile kucaklamak zorunda kalan Hacer’ime ithafen kaleme alıyorum bu yazımı.

 

Hayat boyu sürecek deriz ama bir gün her şey biter ve her şey bıktırır. Bıkkınlık duygusuyla uğraşmaktan, diyalizle yaşamaktan, yorgun düşmüştü, onu tanıdığımda. Diğer hastalarla ve sağlık çalışanlarıyla arasında sessizlik duvarını çoktan örmüştü. Bu o kadar kalın, kırılmaz ve şeffaf bir camdan duvardı ki; varlığını ve sağlamlığını hemen hissedebiliyordunuz. Sessizlik duvarı, onu bizden ve dünyamızdan ayırıyordu.

 

Her insanın, beyninin, kalbinin  bir yerlerinde ilgi duyulma isteği vardır. Bir çok kişi, ilk adımı sizin atmanızdan memnuniyet duyar ama; Hacer’le her konuşmak isteyişimde, tekrar tekrar o sessizlik duvarına çarpıyordum.  

Yıl 2006. Yılın en sevdiğim zamanı; sonbahar. Ağaçların yaprakları, mevsimin en göz alıcı renklerini yansıtıyor ve bu mevsim, uzun yürüyüşler yapmak için mükemmel bir zamandır. Yine o yürüyüşlerin birinde, sonbaharın izlerini taşıyan yerdeki bir ceviz ağacı yaprağı gözüme takıldı.

 

Başkalarının yaşamında farklılıklar yaratma arzusu kadar, insanın yaşamına canlılık katan çok az şey vardır. Çekim yasası; odaklandığımız şeyleri hayatımıza çekeriz dediğine göre, yüzüme sığmayan bir gülümseme ile yaprağı yerden aldım.

Yaprağın üzerinde, sanki Hacer’i görüyordum. Yaprağı küçük bir kutuda ona götürdüm. Kutuyu  açtı. Sarının, turuncunun, yeşilin tüm tonlarını üzerinde barındıran bir yaprak. Sessizlik…

 

Bazen sevgi dolu bir sessizlik, en iyi niyetli sözlere oranla, çok daha fazla iyileştirme ve bağ kurma gücüne sahip olabiliyor.

Belliydi ki; Hacer bu durumdan pek bir keyif almış, içsel bir değişim ile, aramızdaki sessizlik duvarı kırılmıştı. Hacer hüzün yüklü bakışlarını kaldırıp yüzüme baktı ve gülümsedi. Evet evrenin ışıkları, Hacer’in kalbinden içeriye girmeye başlamıştı. Hacer o yaprakta, rüzgarın müziğini duymuş, yıldızların ışıltısını da görmüştü.

 

O gün onunla bir sevgi hesabı açmıştık, hiç kapanmayacak. Tek bir insana bile nefes olmak, hayatına olumlu dokunuşlarda bulunabildiğini görmek, o kadar mükemmel bir duyguydu ki...

 

Ama korkuları da vardı, mesela; unutulmak gibi. Meleğim beni duyuyor musun?

 

Unutulmadın…

 

Yayın Tarihi: 19/05/2016

bottom of page