top of page

Prof. Dr. Alp Gürkan

alpgurkan1@gmail.com

 

Genel Cerrahi Uzmanı, Organ Nakli Merkezi Başkanı

​

Okan Üniversitesi Hastanesi

 

ÜLKEMÄ°ZDE BÖBREK NAKLÄ°NÄ° NASIL ARTTIRABÄ°LÄ°RÄ°Z ?

 

Böbrek nakli, son dönem böbrek yetmezlikli hastaların tedavisinde altın standart olup, bilinen en iyi tedavi ÅŸeklidir. Böbrek nakli sadece hayat kalitesini düzeltmekle kalmaz, yaÅŸam ömrünü de ortalama 2.5 kat uzatır. SaÄŸlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde 70.000 diyaliz hastası olmasına karşın, 28.000 civarında organ bekleyen hasta vardır. Ben bu rakamın gerçekte daha fazla olduÄŸuna inanıyorum. Böbrek nakline uygun olup da, organ nakline ulaÅŸamayan veya bana çıkmaz diye uÄŸraÅŸmak istemeyen, bazı hastaların olduÄŸunu düÅŸünüyorum.


Batı ülkelerinin tersine, ülkemizde böbrek nakillerinin % 80’i canlı vericilerden, % 20’si beyin ölümü sonrası bağışlanan organlardan yapılmaktadır. Aile baÄŸlarının kuvvetli olduÄŸu ülkemizde, sevdikleri insanların yaÅŸam ÅŸartlarının zorluÄŸunu gören yakınları, onlar için gönülden organ bağışına baÅŸvurmaktadırlar. Her ne kadar tek böbrekle kalmanın verici için hiçbir sakıncası olmamaktaysa da, bu iÅŸlem gerek psikolojik gerekse de fizyolojik olarak büyük bir fedakarlık gerektirmektedir. Verici ameliyatı, vericiye hiçbir zararımız olmaması ilkesine baÄŸlı olarak, biz cerrahlar için oldukça stresli bir ameliyattır. Halbuki beyin ölümü geliÅŸen insanlarda, onlara çok saygılı davranmamıza, çok özenli ameliyat yapmamıza karşın bir zarar vermemiz söz konusu deÄŸildir. Zaten toprak altında çürüyecek organları çıkartmak ve onlarla en az 5 kiÅŸiye yeniden hayat vermek, canlı vericili ameliyatlardan çok daha az streslidir.


Ülkemizde yılda yaklaşık 3.000’in biraz üzerinde böbrek nakli ameliyatı yapılmaktadır. Organ bulamadıkları için ölen insanları (2016 yılında bekleme listesindeki 2.000 hasta kaybedilmiÅŸtir) düÅŸündükçe organ bağışının önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Canlı vericili organ nakli bence ülkemizde yeteri kadar yapılmaktadır. Bunun için gerekli her türlü yenilik ve modifikasyon uygulanmaktadır. Laparoskopik (kapalı) yöntemle böbrek çıkartmak, çapraz böbrek nakilleri bunlardan bazılarıdır. Ülkemizde bu yöntemleri ilk uygulayan bir organ nakli cerrahı olarak gururluyum. Ancak, beyin ölümü sonrası bağışlanan organlarla yapılan nakillerin sayısı oldukça düÅŸüktür. Son yıllarda bu sayıda artma olmasına karşın, hala batı ülkelerinin çok gerisindeyiz. Organ bağışında Avrupa BirliÄŸi Ülkeleri ortalaması milyon nüfus başına 25 iken ülkemizde bu sayı SaÄŸlık Bakanlığı’nın son yıllarda yaptığı çabalar sonucu maalesef ancak 4.5’a yükselmiÅŸtir. Esas olarak SaÄŸlık Bakanlığı’ndan hekimlere, medya kuruluÅŸlarından insanımıza kadar, bu rakamı yükseltmek için çaba göstermemiz gerekmektedir.


Öncelikle bu süreçte, nerelerde sorun olduÄŸunu anlamamız gerekir. Kendimce sorunları 4 gruba ayırdım. Hastaları yaÅŸatabilmek, beyin ölümü tanısının konması, aile onayının alınması ve organların nakledilmesi. SaÄŸlık Bakanlığı verilerine göre ülkemizde 32.000 yoÄŸun bakım yatağı vardır. Batı ülkeleri standartlarına göre yoÄŸun bakım yatağı başına yılda 1 beyin ölümü bildirimi olması gerekir. Maalesef 2016 yılında ancak 2.000’e yakın beyin ölümü bildirimi olmuÅŸtur. Akla bu kadar az olmasının nedenleri olarak ya hastaların yoÄŸun bakımlarda iyi bakılamaması sonucu daha beyin ölümü hali oluÅŸmadan erken kaybedilmesi ya da beyin ölümü tanısı konamaması geliyor. Halkımızın ön yargılarının aksine; bir hastada beyin ölümü halinin oluÅŸabilmesi için o kiÅŸiye yoÄŸun bakımda kötü bakılması deÄŸil, aksine onu yaÅŸatmak amacıyla çok iyi bakılması gerekmektedir. Aksi takdirde, o hastayı baÅŸka organ yetmezlikleri nedeniyle, erkenden kaybetmek mümkündür. Kanımca bu olasılık çok fazla deÄŸildir. Artık yoÄŸun bakımlarımız daha donanımlı, yoÄŸun bakım hekimlerimiz daha bilgilidir. Esas neden, beyin ölümü tanısı konamaması, tanı koymadaki tereddütler ve korkulardır. YoÄŸun bakımlardaki yoÄŸun iÅŸ yükü yanında, yoÄŸun bakım hekiminin rutin iÅŸleri dışında, beyin ölümü tanısı koyması ve tanı koyduktan sonraki iÅŸlemleri ayrı bir çabayı gerektirmektedir. Özellikle ülkemizin doÄŸu ve kırsal bölgelerinde, hasta yakınlarından ürken hekimler, tanı koymakta zorlanmaktadır. Bunun dışında her ne kadar SaÄŸlık Bakanlığı yoÄŸun bakım hekimlerini beyin ölümü konusunda eÄŸitse de, özellikle kırsal kesimdeki hekimler bu tanıyı koymakta çekingen davranmaktadır.


Yapılacak sürekli eÄŸitimlerin ve toplumun hekimlere saygı ve güveninin artırılmasına yönelik çalışmaların, bu sorunu biraz olsun düzelteceÄŸi kanısındayım. Bu çaba uzun soluklu bir çabayı gerektirmekte ve sonuç alınmasının bir süre alacağını düÅŸünmekteyim. YoÄŸun bakımlarda ölen her hastanın SGK tarafından incelenmesi, ölüm nedeni ve hastanın organ nakli koordinatörü tarafından ziyaret edilip edilmediÄŸi irdelenmelidir. Hastanelere o hasta için SGK tarafından ödeme, bu incelemeler sonrası yapılmalıdır. Hatta elektronik ortamda yoÄŸun bakım hastalarının Glascow koma skorunun SaÄŸlık Bakanlığı tarafından takip edilmesi daha iyi bir kontrol saÄŸlayacaktır. Ancak, tanı konduktan sonraki prosedürlerin azaltılması, yoÄŸun bakımı olan her hastanede, etkin çalışan bir organ nakli koordinatörünün günlük yoÄŸun bakım ziyareti yapması ve aile onayı alındıktan sonra hastaneye SGK tarafından verilen ücretin yoÄŸun bakım hekim ve çalışanları ile organ nakli koordinatörüne performans adı altında dağıtılması (özellikle özel hastane ve vakıf üniversitelerinde) ve bu dağıtımın SaÄŸlık Bakanlığı’nca kontrol edilmesi sorunun bu basamağını kısmen çözecektir.


Bence en önemli ve en kolay çözülebilecek basamak aile onayının alınmasıdır. Her ne kadar bu konudaki engellerin dinsel nedenler ve toplumdaki ön yargılardan kaynaklandığı söylense de, esas nedenin insanların hayatta iken aile içinde bu konuların konuÅŸulmaması ve bir kararın ifade edilmemesi olarak görüyorum. 2016 yılındaki 2.000’e yaklaÅŸan beyin ölümü bildirimine karşın, ancak 490 kadar aile organ bağışına izin vermiÅŸtir. Bu % 25’lik bir orana karşılık gelmektedir. Batı ülkelerinde bu oran % 60’lara çıkmaktadır. Burada organ nakli koordinatörlerine büyük görevler düÅŸmektedir. Ülkemizde her ne kadar çok iyi yetiÅŸmiÅŸ organ nakli koordinatörleri olsa da, sayıları yeterli deÄŸildir. YetiÅŸmiÅŸ organ nakli koordinatörlerinin, organ nakli merkezi olan hastaneler, eÄŸitim ve üniversite hastaneleri dışında yoÄŸun bakım ünitesi olan özel hastaneler dahil tüm hastanelerde sadece bu iÅŸi yapacak ÅŸekilde görevlendirilmeleri, bağış sonrası ödenen SGK tutarından pay almaları saÄŸlanmalıdır. Ama esas problem aile yakınlarının onayının saÄŸlanmasıdır. Organ nakli koordinatörlerinin karşılaÅŸtığı en büyük problem; ölen kiÅŸinin hayatta iken bu konuyu düÅŸünmemiÅŸ olması ve bu konudaki beyanını aile fertleriyle paylaÅŸmamasıdır. Beyin ölümüyle ölen kiÅŸilerin aile fertlerine, organ bekleyen hastaların dramları ve kurtuluÅŸ yolu anlatıldığında karşımıza çıkan en sık cevap “Ben olsam veririm ama; kaybettiÄŸimiz kiÅŸi ne derdi bilemem, bu bakımdan onun adına karar vermem çok güç” tür. Halkımız iyi anlatılırsa bu konuda çok vericidir. Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı’nın da bu konuda olumlu birçok fetvasının olduÄŸu düÅŸünülürse, yapılacak ÅŸeyin bu konuyu sürekli gündemde tutmak, aile içinde konuÅŸulmasını saÄŸlamak olacağı ÅŸüphesizdir. Bunun için görsel ve yazılı basında, televizyon dizilerinde ve filmlerde, belki de en önemlisi okul müfredat programlarında bu konuların iÅŸlenmesi olacaktır. Organ bağışının sadece yılın bir haftasına sıkıştırılmadan, tüm yıl boyunca iÅŸlenmesi daha büyük bir etki bırakacaktır. Organ bağışı konularında iyi iÅŸler yapmış ülkelere bakıldığında; organ bağışının okullarda iÅŸlendiÄŸini ve böylece daha çocukken bu konunun aile içinde tartışıldığını görüyoruz. Avustralya bu konuya en güzel örneklerden birisidir. Bu konunun sürekli iÅŸlenmesinde organ nakli ekiplerine de iÅŸ düÅŸmektedir. Canlı vericiden organ nakli yapan ülkemiz organ nakli ekiplerinin de bu konuda verdikleri eforu artırmaları gerekir. Özellikle sivil toplum kuruluÅŸlarıyla, belediyeler ve tüm kamu kuruluÅŸlarıyla ortaklaÅŸa etkinlikler düzenlemeleri, halkın eÄŸitimi konusunda yararlı sonuçlar saÄŸlayacaktır.


Bu konudaki bir diÄŸer iyileÅŸtirme de Kuzey Avrupa ülkelerinde olduÄŸu gibi kiÅŸinin organ bağışında bulunmak istemediÄŸinin resmi belgelerde belirtili olması, aksi takdirde otomatik olarak organ bağışına rıza gösterdiÄŸinin kabul edilmesidir. Bu yöntemin kısa bir süre ülkemizde de uygulandığını, ancak bir süre sonra kaldırıldığını biliyoruz. Bu yöntemin yeniden uygulanmasının, organ bağış farkındalığını artıracağını düÅŸünmekteyim.


Bundan 20 yıl önce organı kullanılacak kiÅŸilerin yaÅŸ sınırı 55 yaÅŸ ile sınırlıydı. Zaman içinde ileri yaÅŸlı veya daha önce kullanılması düÅŸünülmeyen vericilerden alınan organlarla baÅŸarılı böbrek nakli ameliyatları yapılmıştır. Ülkemizde bu konuda da öncü cerrahlardan biri olarak, hiç olmazsa diyalizde sıkıntı çeken hastalara bu gibi sıra dışı vericilerden faydalanılması, SaÄŸlık Bakanlığı’nca bu tip vericilerden yapılan nakillerdeki baÅŸarının ayrı bir kategoride deÄŸerlendirilmesi ve böylece organ nakli ekiplerinin, elini taşın altına daha rahat koymalarını saÄŸlayacaktır.


GörüldüÄŸü gibi organ bağışı birçok etmene baÄŸlı karmaşık bir süreçtir. Her konuda atılacak her adımın yararı olacaktır. Atılan adımlarda süreklilik ve kararlılık önemlidir. Ancak takılacak organlarla yeniden hayata dönecek insanların, ümitle beklediÄŸini de unutmamak gerekir.

Yayın Tarihi: 12/10/2017

bottom of page