top of page
Doç. Dr. Demet Alaygut

 

alaygutdemet@gmail.com

 

Çocuk Nefrolojisi Uzmanı

S.B. Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi

BİLİNÇALTIMIZI NE KADAR TANIYORUZ ?

 

Bir hücre düşüyor anne karnına… Bu andan itibaren anne karnındaki fiziksel gelişiminin yanı sıra; ruhsal ve duygusal verileri de depolamaya, bilinçaltı programını oluşturmaya, çoktan başlamıştır. Bilinçaltı, ona atalarından ve ebeveynlerinden miras olarak gelmiş bir davranış programı setidir.

 

Bilinçaltı; buz dağının görünmeyen kısmına benzer, bilinçli bölümden çok daha büyüktür ve bizden bile gizlenir. Davranışlarımızın çoğunu yönlendirir. Her insan için kendine özgü bir hayat modeli yaratır. Doğuştan kendimize ve çevremize olan tutumu elde etmemizi sağlar.

 

Yaşamın ilerleyen basamaklarını çıkarken, tecrübelerimizi, öğretilerimizi artırırken, doğuştan gelen programa aykırı durumlar oluşabilir. Çünkü; bilinçaltı, zihnimize dışardan gelen bilgileri, harfi harfine algılar. Algıladıklarını bizden bağımsız karar verme gücü ile, bazen genelleyip, bazen de çarpıtarak bize iletir. Bu durumda, çatışmayı engellemek için, bilinçaltının bakışını değiştirmek önemlidir. Bu dünyada yaşamak ve kendi hayat modelinin dünyadaki model ile uyumlu olmasına çaba sarfetmek gerekir ki; aykırı çatışmaları engelleyelim. Bunu düşünce gücü ile başarabiliriz.

 

Düşünce gücü, çok büyük evrensel enerjiye sahiptir. Düşüncelerimizi kontrol ederek ve onları kelimelere dökerek, tekrar tekrar ifade edebilmeyi öğrenmeliyiz. Kendi hayatımızın, hayat modelimizin sorumluluğunu almalıyız. Böylece bilinçaltımızla, bilincimiz arasındaki çatışmaları yenebilir, bilinçaltımızın bize verdiği mesajları anlayabiliriz.

 

Bu anlamda; aslında her insan, kendi yaşadığı dünyayı kendi yaratır. Bu nedenle; hastalıklarımızı, insanlarla, işimizle, parayla ve birçok başka şeyle olan durumumuzu, aslında kendimiz yaratmış oluruz. Madem ki; dünyamızı kendimiz yaratıyoruz, o zaman dünyamızı da kendimiz değiştirebiliriz. Bunu da düşünce sistemimizi ve ifadelerimizi değiştirerek yapabiliriz.

 

Başımıza gelen her hadise, karşılaştığımız her insan ve durum tesadüf değildir ve bir amaca hizmet eder. Bizim için bazı mesajlar taşır. Çatışma durumlarında ise; iç dengelerde bir bozulma olduğu anlamına gelir. Kişi yaşamının amacını, anlamını ve hedefini anlayamamıştır. Hastalıklar da bu mekanizma ile ortaya çıkar. O nedenle, bu sinyale dikkat edip, ipleri elimize almalıyız. Yani hayatımızın ve hastalığımızın sorumluluğunu, üzerimize almalıyız. Bununla söylemek istediğim düşünce gücümüzü kullanarak değişimi başlatmalıyız. Sorumluluk almak cesaret ister, zordur. Ama bireyselleşme için, kişinin kendi olabilmesi için şarttır. Kendi dünyamızı ve yaşamımızı kendimiz yaratıyorsak; harika bir dünya yaratmak için, harekete geçmenin tam zamanı değil mi?

 

Harekete geçmeden önce; sizlere gerçekten hissedebilmeyi, görebilmeyi, hatta duygu ve düşüncelerinizi kontrol ederek, gerçek hayatınızı bunlardan filizlendirmeyi, olumlamalar yapmayı, düşünceleri kelimelere dökmeyi ve tekrar tekrar ifade edebilmeyi, hayatınızdaki her tür zorlukla hastalıklarınızla mücadele edebilmeyi, öğretebilecek bir kitap önermek istiyorum. Rus yazar Valeriy Sinelnikov’un, Bilinçaltı Sırları Serisi’nden, Hastalığını Sev kitabı.

 

Durmayın, okumaya başlayın ve değişin. 

bottom of page